Hatip: Hamburg İslam Merkezi Başkanı Ayetullah Ramazani

Tarih: 18.10.2013

 

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd Alemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun. Bizi doğru yola hidayet eden odur. Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola gelmiyecektik. Ona iman ediyoruz. Ona güveniyoruz, Ona tevekkül ediyoruz, Ona ibadet ediyor ve Ondan yardım ve medet talebinde bulunuyoruz. Salat ve selam ise kalblerimizin mahbubu, nefislerimizin  munisi, günahlarımızın şefaatçısı ve hastalıklarımızın tabibi sevgili Peygamberimiz Hatemul Enbiya,  Rahmetenlilalemin Hz. Muhammed Mustafa ile risaletinin ve ilminin varisi ve sünnetinin muhafızı olan mutahhar Ehl-i Beyti ile   mucadele ve dava arakadaşlarından seçkin Ashabının üzerine olsun. Allah’ın rahmeti ve bereketi ise tüm müslümanların ve bilhassa burada hazır bulunan muhterem bacılar ve değerli kardeşlerin üzerine olsun.

Başta kendi nefsim olmak üzere hepinizi İlahi takvaya, Allah’ın emirlerine sarılmaya ve yasaklarından ise kaçınmaya davet ediyorum. Takva en iyi azık  cennetin anahtarı ve cehennem  ateşine  karşı  ise  koruyucu  siperdir.

 

Son bir  kaç  haftaki  hutbelerimizde  maneviyat   konusunu  farklı  yönleriyle ele  alıp  inceledik.  Bu  meyanda  manevi akımlara da  değinmiş  olduk. Son  hutbemizde İslam açısından  maneviyatın  özelliklerine  değinmiş ve  bu  konuyu  kapsamlı ve  detaylı  bir şekilde  ele almaya   çalıştık.  Hutbelerimizde  islamı açıdan maneviyatın bir  çok  özellikleri ve parametrelerine  değindik.  Tabiki  yapacağımız  son  bir  değerlendirmede İslam’ın bakışını  daha  dakik bir  şekilde  sizlere sunmaya  çalışacağız.

 

Maneviyat hakikatının    tanınması  için, insanın fıtri  ihtiyaçlarının dakik  bir  şekilde  tanınması ve onun  varlık  alemindeki  konumunun  bilinmesinin gerekliliği   apaçık  ortadadır. İnsan vücudundaki bu  mukaddes eğilimlerin ve  aklıyla zekasının tanınmasına  teveccüh  göstermeksizin, insanın bu  istidat ve  yeteneklerinin   terbiyesinde  bir  başarı elde edilmeyecektir. Dolayısıyla manevi açıdan  sağlıklı  bir bakış açısı  elde edemiyecek, hem  varlık alemindeki  konumunu ve hem de  kendisiyla Rabbi ve  toplumuna  olan  ilişki ve  nispetini sağlam  bir  zemine  oturtamaz.

Dini  öğretiler,  hem maneviyatın  aslı ve hem de insanın  manevi  boyutlarının dakik ve  köklü bir  şekilde inkişafı  için gerekli  olan  yöntem ve uygulamaları  sunmaktadır.  Kaynağı  vahiy  olan  dini  öğretiler olmaksızın, insanların  maneviyatın  hakikatına  ulaşması  mümkün değildir. Dini  öğretiler  olmaksızın maneviyattan behre  sahibi  olduğunu iddia edenler aslında  hiç  bir    bilgi ve  maarife  sahip  değillerdir.

Öğle  görülüyorki  insanın  varlık  felsefesini  bilmek  ve  hareket   rotasını belirlemek için vahiy açısından  insanı  yeniden  tanımlamaya ve  onun varlık alemindeki  yerini  ve  konumunu anlayıp  idrak etmeye  büyük  bir  ihtiyaç  vardır.  Şimdi islami  maneviyatın temel ögelerine değinip  bu  konuyu  bu  gün  burada  noktalıyacağım.

 

1-İslami maneviyat  hem  insanın dünyasına  ve  hem de  ahiretine  çeki  düzen verir. İslami maneviyatta   hem dünya  ve hem de  ahiret  boyutuna  gereken  önem  atfedilmiştir. Çünkü  islami öğretilerde  dünya  ve  ahiret bir   madalyonun iki yüzü gibidir. Aslında ahiret bu  dünyanın  batınıdır. Bunun için  İslam açısından  manevi insan  ahireti için  dünyasını  ihmal etmeyen ve dünyasının imarı  için ciddi  şekilde  çalışan ve  çabalayan  kimsedir.  Nitekim ayeti kerimede  şöyle  deniliyor: “İnsana karşılık  olarak  çalıştığından  başkası yoktur  ve  çalıştığının  karşılığını  görecektir.” Necm 29.30

Manevi  insan  maddi ve  manevi  olarak  yükselmek ve  tekamulünü  yakalamak için hiç  bir  telaş ve  çabadan  geri  kalmaz.  Ne dünyasını  ahirete ve  ne de ahiretini  dünyaya  feda etmez ve dengeli  bir  yaşam sürdürürler. Onlar açısından  dünya  ahiretin mezrasıdır. Burada  ne ekersen ahirette  onu  biçersin. Bir  başka  ifadeyle  dünyaya  ahiretlerini  kazanacakları  bir ticarethane  olarak  bakarlar. Bu yaklaşımla  dünyaya  baktığımızda  dünya Allah  dostlarının   mescidi, sığınağı ve medresesi  olur. Gerçek  bir  müslüman  İslam’ın  insanlara hem dünyalarını  abad ve  hem de  ahiretlerini  mamur  kılmak için mükemmel  bir  yaşam  proğramı  sunduğuna  ve   hayatın  her  alanına  bu  cümleden dini, kültürel, siyasi,  ekonomik ve  toplumsal   boyutlarına  gerekli  olan teveccühü gösterdiğine   inanmaktadır. Dolayısıyla  Kur’an açısından  insanın önemli  bir  görevi  de yer  yüzünü imar  etmektir.

 Hud  Suresi 61. Ayeti  kerimede  şöyle deniliyor: “Sizi  yerden yaratıp orayı  imar etmenizi dileyen de O’dur. Öyleyse O’ndan mağfiret dileyin ve  O’na yönelin. Doğrusu Rabbin kullarına  yakın ve duaları  kabul edendir”

 

Bu ayeti  kerimede  şu  önemli  hususun altı  çizilmektedir. Yeryüzünü  imar etmek ve  yaşamın maddi  boyutuna eğilmek, Rabbe  doğru  yönelmenin kapısını aralayıp  onun rızası ve  sorumluluğunun  yerine  getirilmesine  sebebiyet  verebilir. Allah  bu ayette  kendisini  insanların Rabbi  olarak  tanıtarak, insanlara   yakın  olduğunu ve  çağrılarına  cevap  vereceğini  ifade ederek,  insanların yüksek  manevi istidat ve  yeteneklerine vurgu  yapmaktadır.

 

2-İslami  maneviyatta ilahi  motivasyon  saik çok belirgin  bir  rol  oynamaktadır. Çünkü  böylesi  bir motıvasyon insana ebediyet  kazandırır.  Kur’anı Kerim  ilahi  renk ve  koku  taşıyan ve  Allah  rızası  için işlenen her  şeyin  kalıcı ve  ebedi olduğunu ve  yok  olmasının  mümkün  olmadığını  vurgulamaktadır. Konuyla  ilgili  olarak  Rahman suresi 27  ayeti  kerimede   Cenabi Allah c.c şöyle  buyurmaktadır: “Celal ve  ikram  sahibi  olan  Rabbinin yüzü hurmetine işlenen baki kalıcıdır. Bunun için  Kur’an  hepimizden yaşam  tarzımızı ve  rotamızı  ilahi ve  bu vesileyle  kalıcı  kılmamızı  emir  buyurmaktadır.  “Söyle,  benim  namazım,  kurbanım, yaşamım ve ölümüm  her  şeyim  Alemlerin Rabbi Allah içindir. En’am 162.

Hadislerde de  bu  husus  vurgulanmıştır. İlmimiz.  Amelimiz ve  ibadetlerimiz  her şeyimiz  Allah için  olmalıdır. “Kim Allah için öğrenirse ve Allah için öğretirse ve Allah için  işlerse, melekut semavatında büyük kimse  olarak  adlandırılır” Bihar-ul Envar c 2. S 29

Bunun için namaz  kılarken tekbiret-ul  İhramdan önce  şu ayeti  kerimeyi  bir  dua  cümlesi  olarak  okumak  sünnettir. “Doğrusu  ben doğruya  yönelen  olarak  yüzümü, gökleri ve  yeri yaratana  çevirdim, ben  ortak  koşanlardan  değilim” Bu ayeti  kerime insanın  dikkatlerini  en  önemli  olan manevi  hakikata yani  Allah’a çekmektedir.   Fıtrat  olarak adlandırılan  bu  kabiliyet ve  kapasite  zaten  insanda  mevcut  bulunmaktadır. İnsan   kendi  iç  aleminde  ve  batınında  mahbubu ezeli ve ebedi  olan Rabb-ul  Alemine sevgi ve  dostluk  eğilimi  taşımaktadır. İnsanlara amellerini  Allah  rızası  için  yapmalarının emrolunmuş  olmasının  sırrını da bu  fıtrı  dostluk eğiliminde  aramak gerek. Namaz, oruç, hac ve  benzeri  taabbudi  konularda Allah  rızasının  kastedilmiş  olması da  vaciptir. Allah’a  yakınlaşma  vesilesi  olan  gayrı  taabbudi  diğer  konularda  her  ne   kadar  Allah  rızasını  kastedtmek  vacip  değilse de, evla  olan kemale  vesile  olan  her  hususta  Allah’ın rızasını  gözetmektir…

İlahi  teveccüh,  Allah rızası harcinde  yapılanların mümin  insan gözünde küçük  sayılmasına  sebebiyet  verir.  Dolayısıyla  Allah’ın rengini  taşıyan ve  onun rızası  için  işlenen  her  şeyi de  güzel ve lezzetli görür. Onların nefsinde gözünde Yaratıcı  büyük ve  onun  dışında her şey  küçüktür. Eğer  Allah’ın yazmış  olduğu  bir  ecel  olmasaydı, bir an olsun onların  ruhları  bedenlerinde  kalmıyacaktı.

Dolayısıyla islami  maneviyatın  en  belirgin özelliklerinden biri ilmi, dini, kültürel, ekonomik ve ticari  işler  başta  olmak  üzere her  işte  ilahi  bir  maksat ve  hedef taşımaktır. Saik ve  niyet  ilahi  olduğunda  insan    maneviyatın  hakikatına  daha da  yaklaşmış  olur.

 

3-İslami  maneviyatta insana  bir  çok  çeşit  sorumluluk  yükletilmektedir. Yani  kişi  hem  kendisine,  hem  Rabbine,  hem  diğer  insanlara vehem de   yaşam  çevresine  karşı  sorumludur.  Manevi  insan  bu   sorumlulukları  en güzel  bir  şekilde  yerine  getirmek ve mezkur ilişkilere  en güzel  birşekil  vermek  için   çabalar. Bunun için  başkalarına yardım etmeyi bir  ibadet ve  halka  hizmeti  hakka  hizmet  olarak görür. İslam  açısından  manevi  bir  insan adalet  perver  bir  insandır,  adaleti hem    kendisi için ve hem de yaşadığı  toplum ve  tüm  insanlar  için ister. Başkalarınının  mağduriyeti  karşısında  lakayt  kalamaz. Başkalarının derdiyle  ilgilenir, zulme  ve  haksızlığa  tahammül ve  musamahası  olamaz. Toplumsal alanda da  varolan  sorunların halline  mümkün olduğu  kadar  katkı sağlamaya ve  toplum  için  bir  destek  olmak ister ve  bir  sorun ve  yük  olmaktan  kaçınır. Toplumsal  ilişklerinde fedakar ve idareci olur,  olumsuzluklara  tahammul eder.

4-İslami  maneviyat  insanların toplumda  barış, güvenlik, huzur ve selamet  havarileri  olmasını ve  mezkur  hedeflerin tahakkuku için çaba göstermelerini öngörmektedir. İslam açısından deruni, insanın iç  alemindeki barış ve  huzur  Allah azze ve celle ile  olan  irtibat  sayesinde temin edilip  tanımlanabilir. Bu irtibat sayesinda  barış ve  huzur  hayatın  her alanını  kuşatmış  olur. Dolayısıyla  İslam açısından barış ve  huzur  hem    araçsal ve  hem de  amaçsal   bir  değer taşımaktadır.  İslami  maneviyatta orta  yollu mutedil olmak önemli  bir  dini emir  hükmünü  taşımaktadır.

Yani ne  kudret ve  servet  tamasıyla  maneviyat,  huzur ve  sükuneti  elden verir ve ne barış, huzur ve  maneviyat  gerekçesiyle  yaşamı  terkedip  bir  köşeye  çekilir.

 

 5-İslami  maneviyatta Kur’an ve  sünnete  dayalı muşahede, mükaşefe ve  irfanın çok  önemli  bir  yeri  bulunmaktadır. Manevi  insan dini  prensipler  çerçevesinde gerçek  irfan ve  müşahedeye  varmak için  çaba  gösterir. Gayb alemiyle  irtibata geçerek  kendi  hilkat  amacını idrak edip  insanın  rahmani  bir  varlık olduğunu ve Allah’a  yaklaşmak ve  O’nu  daha iyi  tanımak ve  bu yolla  tekamulü  yakalamak için yaratılmış  olduğunu    daha  bir  şekilde  anlar. Böylesi  bir  maneviyat ve  haleti ruhiye  ile  insan hem dünya ve hem de  ahiret cennetini   elde etmeye  muktedir  olur.

Anlattıklarımızdan şu  sonuca varıyoruz: İslami  maneviyatın  insana  yaklaşımı   çok kapsamlı ve  kuşatıcıdır. Maneviyatın hakikatı  hayatın  tüm  boyutlarına  anlam kazandırmakta ve  yaşam  hakkında  insanlara  çok güzel ve cazip  bir  yorum  sunmaktadır. İnsan  ister ruhi  huzur ve deruni  tekamul  olsun ve  isterse  toplumla  olan irtibatlarında olsun, yapıcı  olma ve  insanlara  güven  kazandırma   hususuna  önemle  teveccüh etmelidir. İnsan böylesi  bir  yaklaşımla  hareket ettiğinde barış, huzur ve sükunet  dünyaya  hakim olur.

Tabiki  dini  metinlerimizde  maneviyat  çok  büyük  bir  yer  işgal etmektedir. Kesinlikle  bu bir  kaç  haftada  anlattıklarımızın çok  fevkinde ve  üstünde  İslami  kaynaklarda  bu  komuya  yer  verilmiştir.  Tabiki    biz  konuyla  ilgili  hutbelerimizde  maneviyatın  hakikatı,  faktörleri ve  maneviyat  önündeki  engelleri  açıklamaya  çalıştık. Öta  yandan  islami  maneviyat  ile new  zuhur  olan dünyevi ve  sekular  maneviyat  disiplinleri  arasındaki  fark   büyük  ölçüde  anlaşılmış  oldu. Allah’ın  dini ve  irfani  öğretileri  en güzel  bir  şekilde  anlayıp  uygulamakta  bizleri  muvaffak kılmasını  temenni ediyorum.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Post comment