Yazar: Mehdi Aksu

Allah’ın adıyla

Bu başlık altında ahbarilik ve usulilik hakkında kısa bilgiler vermeyi
ve her ikisi arasında ilmi ve akli kıstaslara göre değerlendirme yapmayı
amaçlamaktayız. Ancak konuya başlamadan önce insanın aklına şöyle bir
soru da takılmıyor değil; Şia fakihleri arasında bundan kaç yüz yıl önce
ortaya çıkmış şiddetli tartışmaları, kabuk bağladıktan sonra tartışmayı
yeniden başlatmak, kabuk bağlayan yaraları kaşıyarak kanatmanın ne
gereği vardır! Bu zamanda usul fakihlerine Ehlibeyt öğretilerine dayalı
nasip olan İslam hükümeti olmasına rağmen, ahbarilik görüşü donukluğu,
gevşekliği ve çerçevesi dar olduğundan dolayı yok olup, unutulmasına
rağmen tekrar yeniden bu konunun gündem edilmesi nedendir acaba?


Bu acabaların ve soru işaretlerinin karşısında şunları söyleyebiliriz;
Her zamanda var olan gizli eller ve örtülü yüzler mektep mensupları ve
mektep âlimleri arasında çok eski tarihlerde var olmuş basit veya bazen
zaruri ihtilafları yeniden gündem ederek mektep mensupları, âlimleri
arasında ihtilaflar çıkararak kendi şeytani amaçlarına ulaşmayı, mektep
mensuplarını sömürmeyi amaçlamışlardır. Usuliler ve ahbariler arasında
gerçekleşmiş olan ağır tartışmaların kaynağında inanç konularını görmek
mümkün değildir. Zira her iki grup da usul ve füru inançlarının
tamamında müşterektirler. Bu ağır tartışmaların kaynağında iki unsuru
görmek mümkündür; Biri, mektep mensuplarının, âlimlerinin birliğini
kendi çıkarlarının kâbusu olarak gören gizli eller, diğeri ise
insanların, özellikle bazı âlimlerin sade ve basit düşünceleri. Bu iki
unsur tamamı velayet ehli olan âlimlerin derin ihtilafların içerisine
düşmelerine sebep olmuş. Öyle ki bu tarihi konuyu ele almak bile insanı
üzmektedir.


Ahbarilik, hadis ashabına denir. Bu gruptan olan fakihler içtihadı
geçersiz sayar ve sadece haberlere rivayetler ve hadisler uyarlar.
Usuliler, Ahbariler karşısında birçok İslam fakihini barındıran ve Usuli
olarak adlandırılan gruptur. Bunlar İslam’ın şer’i hükümlerini
belirlemede Kuran, sünnet, akıl ve icmanın detaylı delillerine istinat
edilebileceğine inanır. Onlar beraat, istishab ve sanıya göre amel etmek
ve hadisleri birbirinden ayırmak gibi fıkıh usulü ilminden ve fıkıh
kaidelerinden yararlanır. Bu iki grup arasındaki genel ihtilaf, sadece
şer’i hükümlere ulaşma yolundaki ilmi yöntem ve tarz oluşturur.


Ahbarilerin en eski kurucusu, ilk savunucusu ve yazarı Mirza Muhammed
Esterabadi’dir. Şeyh Yusuf Behrani, Seyyid Nimetullah Cezairi ahbari
olan büyük fakihlerdendir. Molla Muhsin Feyzi Kaşani ve Allame Muhammed
Bakır Meclisi’yi ılımlı ahbarilerden saymışlardır. Mirza Muhammed
Esterabadi “Fevaidu’l-Medine” kitabında Şii müçtehitlerini sert bir
dille eleştirmiş, onlara serzenişte bulunmuş ve hakkın dinini tahrip ve
zayıflatmakla kendilerini suçlamıştır. O, Şia âlimlerinin mevcut
içtihatlarını eski Şii âlimlerinin içtihadına göre olmadığına
inanmaktadır. Esterabadi, Kuran’ın muhkem ve müteşabih, nasih ve mansuh
ayetlere sahip olduğunu ve Kuran’dan hükümleri çıkarmanın kolay
olmadığını ve bu yüzden hadislere müracaat etmek gerektiğini
söylemiştir. İçtihadın zan ve sanıya dayanması nedeniyle geçersiz
olduğunu, ama hadislerin imamların yoluyla gelmesi sebebiyle kesin delil
sayıldığını ve kesin verilerin karşısında sanıya dayalı verilere
dayanılamayacağını belirtmiştir.


Ahbarilik akımı Safevi döneminde vücuda gelmiş olan olumlu ortamdan
yararlandı ve ahbarilerin ilk nesillerinin saldırganlıklarından istifade
ederek ilmi havzalarda da etkinliğini gösterdi ve Şia’nın içtihat
anlayışını bir müddette olsa tesir altında bırakabildi. Ahbariliğin daha
sonraki nesilleri kendi aşırılıklarını gidererek daha mutedil bir
anlayışa yakınlaştırdılar. Nihayet on ikinci asrın sonunda içtihat
anlayışını savunan tefekkür ahbari anlayışını savunan tefekküre galip
geldi ve böylece ahbaricilik düşünce Şia’nın ilmi sahnesinden
uzaklaştırıldı. Merhum Vehidi Behbehani vefatı 1205 h. ahbari
anlayışına sahip olan grupla mücadele eden müçtehitlerin başında
geliyor. İçtihad-i tefekkür “el-cevahir” adlı kitabın sahibinin ortaya
çıkmasıyla daha fazla güç kazandı ve Şeyh Murtaza Ensari vefatı: 1281
h. ile en üst zirvesine ulaştı.


Yukarıda da belirttiğimiz gibi usuliler Şia fakihlerinin kahır
çoğunluğunu oluşturmaktadır. Usulilerin fıkıh yöntemleri usul-u fıkıh
ilmine dayalıdır. Bu tarz fakihlik, ilmi usulu kabul etmeyen,
rivayetlerin zahirine göre amel eden ve dinde içtihadı caiz görmeyen
ahbarilik görüşünün karşısında yer almıştır.

Bu iki görüşün geçmişi Şianın fıkıh hayatının ilk yüz yıllarına
dönmektedir. Ehlibeyt imamlarının huzur dönemlerinin hicri 260 yılında
son bulması ve gaybeti süğranın başlangıcı ile şer’i hükümleri elde etme
konusunda iki görüş ortaya atıldı. Bir görüş; Ehlibeyt imamlarının
ashabının çoğunluğunun yöntemi olan huzur dönemindeki yöntemin devamı;
Yani şer’i hükümleri elde etmede hadislere iktifa etmek ve bunun dışına
çıkmamak. Şianın en kadim fıkıh eserlerini, hadis kaynaklarını derleyen
ve bu konuda çok önemli hizmetleri olan Muhammed b. Yakub Kuleyni d.
328 hicri , Ali b. Babavey d. 328 hicri , Şeyh Saduk d. 381 hicri
gibi büyük fakihler bu görüşte olanların seçkin simalarındandır.

Şer’i hükümlerin Kuran, sünnet, akıl ve icma diye bilinen dört delilden
içtihat edilerek çıkarılmasını gerekli gören usuli grubun içerisinde
bulunan büyük, seçkin ve önemli fakihlerden şunları görmek mümkündür;
Şeyh Müfid d. 413 hicri , Seyyid Murteza d. 436 hicri , Şeyh Tusi d.
460 . Bu büyük fakihler usulu fıkıf hakkında yapmış oldukları çalışmalar
ve geride bırakmış oldukları önemli eserler ile Şia fıkhında yeni ve
sağlam bir akımın temelini atmış olanlardır.

Ahbarilik görüşü hicri on birinci asırda Muhammed b. Emin Esterabadi d.
1033 veya 1036 hicri tarafından yeni ve farklı bir tarzda tekrar konu
edildi. O bu uğurda ahbariliği tekrar geri getirmek ve usuliliği devre
dışı bırakmak için usuli görüşü ağır kelimelerle itham etmiştir. Bu
vesile ile Şia havzasının fıkıh alanında bu iki görüş tekrar ve farklı
bir konumda karşı karşıya gelmiş oldular. Tarihi gerçeklere göre bugün
bilindiği ve kullanıldığı şekliyle fakihlerden bir grubu hakkında
söylenen “Ahbarilik” unvanı bu dönemde yani Muhammed b. Emin
Esterabadi’nin ortaya çıkışı ile söylenmiş, yaygınlık kazanmış ve yeni
bir tarzda konu edilmiştir. Muhammed Taki Meclisi d. hicri 1170 ,
Bihar-ül Envar’ın yazarı Muhammed Bakır Meclisi d. hicri 1111 , Molla
Muhsin Feyzi Kaşani d.hicri 1091 , Vesail-üş Şia’nın yazarı Muhammed b.
Hasan Hürr Amuli d.hicri 1104 , Seyyid Nimetullah Cezairi d. hicri
1112 , Şeyh Yususf Behrani d. hicri 1186 Esteabadi’nin ahbarilik
görüşünün en açık takipçileri ve taraftarlarındandırlar.

Elbette şunu unutmamak gerekir ki, Şia akaid konusunda ahbari, usuli
diye iki gruba ayrılmamıştır. Zira ahbariler ve usuliler usul-u dinde
tevhit, adalet, nübüvvet, imamet, mead ve furuu dinin tamamında
müşterektirler. Onların kendi aralarındaki ihtilafları sadece şer’i
hükümleri elde etme yöntemi hakkındadır.

DEVAM EDECEK…

Selam ve Dua ile…

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Post comment